Yıllardır üstüne konuşulan önemli bir konunun derinliğine doğru yola çıkıyoruz. Bu yolculukta ilk keşfetmemiz gereken şey ''zaman'' kavramı; hemen ardından da ''mekan'' kavramını düşünmemiz gerekiyor. İnsan olarak bu kavramlara hakim olmamız şu ana kadar mümkün olmadı. Herhangi bir zaman diliminin içinde ve herhangi bir mekanda bulunmak durumundayız. Tabii ki mekanınızı değiştirebildiğiniz ve buna hakim olduğunuz düşüncesi aklınıza geliverdi ama bahsettiğim şey bundan ibaret değil. Mekan kavramına hakim olabilmemiz için seçtiğimiz bir yerde olmamız kesinlikle yeterli değildir ki bunu bile yapabildiğimizi tam olarak söyleyemeyiz. Bizim bu iki kavrama karşı olan aciziyetimiz başlıktaki sorunun cevabını hiç zorlanmadan bulmamızı sağladı. Hayır, tam bir özgürlükten bahsetmemiz mümkün değil! Biraz daha somut düşünürsek özgürlüğü bir skala olarak ele alabiliriz ve ne yazık ki bu skaladaki değerimizin maksimum seviyeye ulaşması şu an için imkansız.
Zamanı hayal ederken mevcut bilgilerimizle aklımıza geometrik terimiyle doğrunun gelmesi çok normal bir durum. Uzun yıllardır kitaplarımızda, çevremizde kronolojik bir doğru görüp duruyoruz ve ''zaman'' kavramını böylece somutlaştırma çabası içine giriyoruz. Zaman, hayatımızı kolaylaştırmak için uydurduğumuz bir kavramdan fazlasını ifade etmiyor ve bu döngüden sıyrılmayı henüz başarmış değiliz. Zamanın akıp akmadığı, varlığı ya da yokluğu bizim için hala bir muamma. Uzun yıllardır fizikçiler, filozoflar belki de en çok bu kavram üzerine yoğunlaştılar ancak hala ona hükmedebilmiş değiliz. Doğru olarak düşündüğümüz zaman birçok teoriye göre sonsuz sayıda doğrudan oluşuyor. Şayet bu doğrulardan birbirine zıplasak ya da doğrunun üstündeki yerimizi değiştirsek bile yine de ona hükmedemeyiz. Somut olarak ifade etmek gerekirse zamana hükmedebilmek için onu bir nokta olarak görmemiz gerekiyor. Bu da inanç sistemlerimizde Tanrı'ya atfettiğimiz özellik zaten.
Mekan kavramı ise fiziksel olarak bulunduğumuz yeri işaret ediyor. Hiçbir yerde bulunmamak veya her yerde aynı an içinde bulunabilmek gibi becerilerimiz bulunmuyor ki bu da aynı şekilde Tanrı'ya atfettiğimiz bir özellik olarak göze çarpıyor. Bu konudaki çaresizliğimiz de gözler önünde. Dolayısıyla bu iki kavramı kendi özgürlük skalamızdan çıkarmak yerine onlara karşı olan zaafımız nedeniyle puanlama sistemimize en yüksek nottan başlayamayız. Basit bir örnek olarak düşünürsek eğer; girdiğimiz bir sınavda iki sorumuz boş ve tam puan alabilme ihtimalimizi tartışıyoruz demek oluyor bu.
Peki, özgürlüğümüzü kısıtlayan ve skaladaki değerimizi düşüren diğer etkenler neler? Buradan sonrası elimizde olan şeylerden oluşuyor. Gündelik hayata dair olan çabalarımız, arzularımız, toplum hayatı, çevremizdeki insanlar gibi etmenler mahkumiyetimizi daha üst seviyeye çıkarıyorlar. Toplum hayatında yaşadığımız her şey çok büyük bir ilüzyondan ibaret ve bu hayatın içinde yaşanılanlar, söylenenler tutsaklığımızı tetikliyorlar. Yani parası olan, istediği şeyleri yapabilen ve aynı zamanda sosyal yaşamda forsu olan bir insan, hapishanedeki bir mahkumdan daha az özgür olabilir. Zira özgürlük fiziksel olarak açıklanamayacak bir kavramdır. Tamamen düşünseldir ve Schopenhauer'in ''irade'' olarak tanımladığı şeyin ölümüyle gerçekleşebilir. Yani ona hizmet etmeyi bırakmalı; tüm arzularımızdan, hayatımıza dair olan kaygılarımızdan vazgeçmeliyiz. Zira arzular asla doyurulamazlar. ''İrade''yi tatmin etmek asla mümkün olmayacaktır, dolayısıyla insan bu ''irade''nin tutsağı durumuna düşecektir.
YALNIZLIK, MUTLULUK VE ÖZGÜRLÜK
Yalnızlık özgürlüğe atılan ilk adımdır. Çevrenin etkilerinden kendini sıyıramayan bir insanın özgür olduğunu söylemek tamamen saçmalıktan ibarettir. Hatta insan özgür olmak için kendisinden de kurtulmalıdır ve saf akıl etkisiyle düşünmeye başlamalıdır. Zaman ve mekan hariç her şeyden kurtulabilme yetisine sahibiz, bunu da kullanmamız gerekir. Örneğin birini sevmek, bir amaca bağlanmak, cinsel arzulara hizmet etmek, ölüm korkusu yaşamak ya da mutlu olmaya çalışmak özgürlüğünüzü kısıtlayacaktır. Farkındalık, kabullenme ve düşünme sizi özgürlüğe taşıyabilecek basamaklardır. Skalada yükselebilmeniz bu adımları atmanıza bağlıdır. Özgür olmak bir anlamda hafiflemek ve yükselmektir. Rahat bir yol olmadığı gibi başarılması günümüz şartlarında oldukça zordur ancak sonu olmayan bir rahatlama olarak da yalnızca bunu görebiliriz.
Ayrıca özgürlüğün ''alınması'' ya da ''verilmesi'' gibi komik ifadeler en başta bahsettiğim gibi kavramın yanlış tanınmasından dolayı çıkmışlardır. Özgürlük alınamaz ya da verilemez; yalnızca ona ulaşmaya çalışılabilir. Bu yanlış ifadeler nedeniyle özgürlüğün mutluluk için bir basamak olduğu yanılsaması da olmakta. Halbuki özgürlük üstünlüğe atılan bir adımdır ve mutluluk onu engelleyecek şekilde ''irade''nin ihtiyacıdır.
...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder