28 Kasım 2014 Cuma

Beyaz Sümbül

Yeni yanmış sigara, ondan düşen pislik kül
Koparılıp, etrafa saçılmış beyaz sümbül
Kalbinde cam kesiği, ruhunda kara gölge
Yorgunluk süzmesinde gözleri bir bildirge
Püskürüyor karanlığa kalmış son sinirini
Kaybetmiş sözde ilaç, vücutta tesirini 
İki dipsiz çukurdan ibaret solgun yüzü
Çağırır uzak yoldan uğursuz, soğuk güzü
Yok sessizlikten başka yardıma gelecek dost
Yaraları saklayan sümbülleri, kalın post
Şimdi soluyor bütün çiçekler yavaş yavaş
Güneşin selamıyla başlayan kanlı savaş
Kızıl sema kükrüyor delmek için boşluğu
Akıtmaya günahı, göstermeye yokluğu
Bilmecenin parçaları, bilinmez ve nadide
Karanlığın üstüne çekilmiş opak perde
Kat kat meçhul sisinde pusulasız yolculuk
Küskün dünya çarkında sümbüller bile soluk
Gönül şehzadeleri peşinde yitik tahtın
Onca yazgı içinde senin kapkara bahtın
Gülmüyor işte kahpe, dolambacı bol felek
Seni bende ararım, ateşlerde sekerek
Yanarak ayaklarım, sümbülü sayıklarım
Ne olur duy sesimi, ordaysan güzel Tanrım
Hayattan kalma başım örseler dik yokuşu
Satsam şu laneti haketmez beş kuruşu
Yeni devran verseler ancak döner hakikat
İnsanlığa hakaret, insan denen mahlukat
Kafama inen balyoz, vurduğum büyük darbe
Nefret böğürür gece, pişmanlık düşer kalbe
Kiremit çatılardan boşalır gözyaşları
Koca şehrin ışığı aydınlatır taşları
Vuracak tane tane karınca ezer gibi
Göreceğiz sümbülleri, göreceğiz en dibi
En büyük boşluk insan, sanmayın sakın feza
Doğuştan belirsizlik, verilen berbat ceza
Geceleyin bağrıma saplanan hain hançer
Yalnızlıkla yoğrulmuş insan olur derbeder
İnce deri parçası, kuvvetsiz ıslak hamur
Topraktan geldik derler, gittiğimiz yer çamur
Düştüğümüz ateşten topun hiç yok günahı
Halimiz doğal, Güneş bile bekler sabahı
Hakim olur sümbüller sokaklara bu vakit
Fırlar akbaba gibi köşesinden vahşi it
Yayılır darphaneden ne yazık ki kokusu
Alır götürür bizi pis, yapışkan mukusu
Ölüm kokar azizim, ölüm kokar malum an
Kimseler duymaz lakin, en büyük zarar ziyan
Bağırır mezarlıklar, yığılır canlı leşler
Tarih dediğin zıkkım, hep aynı keşmekeşler
Sarıl sümbüle kızım, yatmadan önce gece
Öbür türlü çekilmez bu çile senelerce










Delilerin Şiiri

Yorulmaktan yorulmuş, perişan halde garip
Boynunda hissettiği kuvvetli, kalın bir ip
Çekmekte onu şeytan cehennemin içine
Karartılmış odada susmayan bin bir çene
Yalnız geldi dünyaya ve yalnız da gidecek
Kimseler görmez lakin bariz olan tek gerçek

Saydam, kızıl ufukta yanmakta gönül yolu
Akşamdan şarap düştü, bütün kadehler dolu
"Sarhoş olunuz" dedi bizlere büyük şair
Düşündükçe kayboldu kaynağı meçhul sihir
Yeşerirken içinde taptaze, maval filiz
Sağanak yağmurlardan geriye kalmadı iz
Bir kez dur dedi belki içinde keşmekeşe
Kuş cıvıldasın istedi, baki olmalı neşe
Ne talihsiz olaydır ki dönmeyesi tuttu
İnandığı vakitte, felek onu unuttu

Dolanmakta yüzüne, gelen malum felaket
Yapma, etme deseler bile; yine tövbe et!
Ziyadesiyle döner kişiye bunca sabır
Şayet Tanrı var ise, ödülsüz kalmaz kahır
Her bir gözyaşın için öleceğim her gece
Söyleyeceğim güzel şarkıyı hece hece
Bunca belaya rağmen yaşamaktaysan eğer
Umut etmeye bazen, mecburiyetten değer

Balta girmez ormanda, yalnız kaldık senle ben
Çığlığımız yükseldi, neredeyiz bilmeden 
Uzun, ölü ağacın gölgesinde yek kaldım
Sancı dolu patikada kayboldum adım adım
Yaşımdan fazla dize karaladım duvara
Geçerken bakacaksın diye benden hatıra